Mecidiyeköy - İstanbul
+90-212-706-1111

iddet süresi nedir

İddet Süresi Nedir

İddet Süresi Nedir

Osmanlı’dan günümüze asırlardır hayatımızda ve hukukumuzda var olan iddet, Arapça kökenli bir kelime olup belli bir sürenin beklenmesi anlamında kullanılmaktadır. Hukuki anlamda iddet süresi ise, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra kadının yeniden başka bir kişiyle evlenebilmesi için beklemesi gereken hukuki süredir. İddet süresi İslam Hukuku’nda da mevcut olup dini kural olarak bu sürenin uzunluğu boşanma halinde 3 ay, kocanın ölümü halinde ise 4 ay 10 gündür. Ancak Medeni Kanun’nda iddet süresi tek tür olarak ve 300 gün (10 ay) belirlenmiştir. Ayrıca iddet süresinde doğan çocuğun babasının boşanılan koca varsayılacağına dair babalık karinesi de Kanun’a eklenmiştir. Ancak belirtelim ki Müslüman nüfuslu ülkeler dışında diğer ülkelerde iddet süresi bizdekine benzer şekilde yoktur.

İddet Süresinin Amacı

DNA testlerinin olmadığı eksi dönemlerde boşanan bir kadın hemen yeni bir evlilik yapıp ardından da doğum yaparsa çocuğun önceki kocadan mı yeni kocadan mı olduğu konusunda şüphe oluşacağı için boşanan kadının yeni bir evlilik yapmadan önce belirli bir süre beklemesi kuralı ortaya çıkmıştır. Böylece bu bekleme süresi kadının boşandığı eşinden hamile olup olmadığının ve doğacak çocuğun babasının kimliğinin konusunda şüphe oluşmaması için kullanılmaktadır. Tarihsel gelişimini İslam Hukuku ile başlatan iddet süresi, o dönemlerde bazı ayetler hüküm alınarak kadınların tekrar evlenebilmesi için beklemesi gereken süre belirlenmiştir. İddet süresinin o günkü amacı da tıpkı günümüzde olduğu gibi çocuğun babasının belirlenmesi ve soy bağı karışıklığını önlemektir.

İddet Süresinin Kökeni

Bakara Suresi’nde yer alan iddet süresi Osmanlı Devleti’nin medeni kanunu olan Mecelle’de İslam Hukuku hükümlerine uygun şekilde uygulanmaya devam edilmiştir. Cumhuriyetin doğuşuyla 1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunu, içerisinde iddet süresine yönelik bir düzenleme bulunmayan İsviçre Medeni Kanunu’nu örnek alarak oluşturulsa da kanunumuzda soy bağı karışıklığını önlemek için  iddet süresi 300 gün şeklinde düzenlenerek modern hukuk düzenine dahil edilmiştir. 2002 yılındaki yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun’da iddet süresi yine korunmuş ancak kadınların hamile olmadıklarını sağlık raporuyla ispatlamaları sonucunda verilecek mahkeme kararıyla sürenin kaldırılabileceği şeklinde düzenleme getirilmiştir. Dolayısıyla iddet süresini kaldırmanın birinci koşulu hamile olmamaktır. Bu bakımdan hamile bir kişi iddet süresini kaldıramamakta ve iddet süresi kalkmadığı için de evlenememektedir.  Hamile olduğu için iddet süresini kaldıramayan kişiler iddet süresinde doğum için alternatif çözüm ile bizden hukuki destek alabilirler.

İddet Süresinin sona Ermesi

Günümüze gelindiğinde, tıbbi açıdan hamileliğin maksimum süresi gözetilerek belirlenen 300 günlük süre; boşanma durumunda mahkeme kararının kesinleşmesi ile, kadının kocasının ölümü halinde ise ölüm tarihinde başlar ve 300 günün ardından kendiliğinden sona erer. Ancak bazı durumlarda, örneğin kadının boşandıktan veya kocasının ölümünden sonra hamile olduğu belirlenir ve doğum yaparsa, süre soy bağı ihtilafı kalmadığı için sona erer. Bir diğer örnekte de kadının, hamile olmadığını beyan eden sağlık raporu ispatı sonucunda mahkeme kararıyla süre kaldırılabilir. Dolayısıyla iddet süresi ve iddetin kaldırılması hukuki bir konu olup ancak mahkeme süreciyle mümkün olmaktadır.

İddet Süresinin Sonuçları

İddet süresi, doğacak çocuğun soy bağını güvenceye alarak hukuki belirsizliğini önlese de anne, boşanılan eş ve varsa doğacak çocuğun biyolojik babası üzerinde de etkileri olmaktadır. Evlenme özgürlüğünü sınırlayan bu uygulamanın kadına tek taraflı olarak uygulanması toplumsal eşitsizlik yaratarak psikolojik bir baskı oluşturabilir. Boşanmanın ardından erkek yeniden evlenebilmek için bir süre sınırına tabi olmadığı gibi kadın iddet süresi dolmadan evlenirse evliliği geçersiz sayılır. Bu yalnızca kadını değil, yeni eşi de ilgilendiren bir sorun oluşturur.

Kadının hamile olduğu ve boşandığı eşi, çocuğun biyolojik babası olmadığı halde doğum 300 günlük süre içinde gerçekleşirse çocuk, kadının boşandığı eşinin nüfusuna kaydedilir ve biyolojik babanın farklı olması, çocuğun yanlış babaya bağını sağlar. Bu bağlamda doğumdan sonra soy bağının reddi ve tanıma davaları açılmalıdır. Süreç boyunca çocuğun kimliği netleşemez; anne, eski eş ve biyolojik baba açısından hukuki ve duygusal anlamda yıpratıcı bir süreç yaşanır. Özetle, kadın açısından özgürlüğünün tek taraflı kısıtlandığı, erkek açısından yükümlülükler doğuran, kadının yeni eşi açısından aile birliğini kurmasını zorlaştıran ancak doğacak çocuğu güvenceye alan iddet süresi, olumlu ve olumsuz işlevleri ile uygulanmaya devam etmektedir.